EDESSA SIRA GRUBU
  Önemli Eserler
 
ÖNEMLİ ESERLER

Dini Mimari

A- Camiler

Dönemlere Göre Şanlıurfa Camileri :
Yedinci yüzyıldan itibaren çeşitli İslam devletlerinin egemenliğine giren Şanlıurfa'daki 39 adet tarihi camiden, Ulu Cami ve Pazar Cami muhtemelen Zengiler Dönemine (XII.y.y.) Halil-ür Rahman Camii Eyyubiler dönemine (1211), Hasan Padişan Camii Akkoyunlular dönemine (15.y.y.) aittir. Selahattin Eyyubi Camii, Circis Peygamber Camii ve Fırfırlı Cami kiliseden çevrilmiştir. Bunların dışında kalan 32 adet caminin tamamı Osmanlı dönemine aittir.

Yazılı Kaynaklarda Geçen Şanlıurfa Camileri :
1867 tarihli Halep Vilayet Salnamesi'nde Urfa merkez kazada 24 cami, 2 mescidin, 1887 tarihlide 31 cami, 31 mescidin, 1893 tarihlide 77 cami ve mescidin, 1894 tarihlide ise 58 caminin mevcut olduğu belirtilmektedir.

1650 yıllarında Urfa'yı ziyaret eden Evliya Çelebi Urfa camilerinden şu cümlelerle bahsetmektedir. "..Urfa'da 22 cami vardır. İçkale'de eski bir mabed olan Minaresiz Cami vardır. Paşa Sarayı yakınında kalabalık cemaati olan Kızıl Cami Nemrud zamanından kalma eski bir kilise imiş. Harun Reşid fethinde kiliseden camiye çevrilmiştir. Hala minarelerinde Erganunhaneleri vardır. Ak Cami de eski bir mabeddir. İbrahim Halil Camisini ilk yaptıran Halife Me'mun'dur. Pazar Camii'nin cemaati çoktur. Sultan Hasan Camii, Ahaveyn Camii, Dabbakhane Camii de meşhur camileridir. Bu son altı camiye İbrahim Halil suyu uğrayıp havuz ve şadırvanları canlandırır, fıskiyelerden bol su fışkırır. Öteki camileri; Beykapısı Camii, hakim Dede Camii, Karameydan Camii, Uğurlu Meydan Camii'dir. Bu sonuncusu da eski bir mabeddir. 67 kadar mahalle mescidi vardır"

Evliya Çelebi'nin yukarıda sözünü ettiği camilerden büyük bir kısmı bugün ayaktadır. Bunlardan içkale olduğunu belirttiği cami tamamen yıkılmıştır. Ahaveyn (Ahırvan) Camii de büyük bir kısmı yıkılarak ev haline getirilmiştir. Son olarak sözünü ettiği Uğurlu Meydan Camii'nin ise bugünkü mevcut camilerden birinin değişik bir adı mı olduğu, yoksa yıkılmış eski bir cami mi olduğu bilinmemektedir.

Günümüzde mevcut olmayan, ancak Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde vakfiyeleri bulunan Şanlıurfa camileri şunlardır: Siverek Ali Camii, Hacı Korkmaz Camii, Çine Camii, Tarihli Mescid-i Şerife, Şah Hüseyin Camii, Mahkeme Mescid-i Şerif (Vakfiyesinde Mahkeme Mahallesi'nde-bugünkü Yıldız Meydanı- bulunduğu belirtiliyor), Hacı Mihman Camii, Meşerkiye Camii, Hacı Sadıka Mescid-i Şerifi, Kubbe Mescid-i Şerifi (Vakfiyesinde H. 1338 tarihli olduğu belirtilen bu mescidin Kubbe Mescid Sokakta yer alan bugünkü 12 Eylül Cad. ve 1980 yılında yıkılarak betonarme bir şekilde yeniden yapılan Hacı Abdühvahit Hoca tekkesinin olması kuvvetli muhtemeldir.) Gelen Mescidi (H. 1153-M.1740), Musa Efendi Camii (Vakfiyesinde sur dışında, taşra mahallede olduğu kayıtlı), Kutbiye Camii (M.1780 tarihli Ömer Paşa Vakfiyesinde Yengi Çarşı içerisinde olduğu kayıtlıdır.)

Ahmet adında bir şahıs Şevval 1124 (M. 1712) tarihli dilekçesinde Urfa'daki Meşerkiye Camii'nin mütevelliliğinin 200 seneden beri dedelerinde olduğunu, kendisinin mütevelli olarak yevmiye dört akçe aldığını belirtmektedir. Türk Meydanı yakınında yer alan bu cami 1950 yıllarında yıktırılarak yerine Çarkoğlu Camii adıyla yeni bir cami yaptırılmıştır.

Son yirmi yıl içerisinde Şanlıurfa'da Sultan Bey, Kardeşler, Kamberiye, Damat Süleyman Paşa, Abdülvahit Hoca ve Kutbeddin Camileri yıkılarak yerlerine betonarme camiler yapılmıştır. Bunlardan Sultan Bey Camii ile Kardeşler Camiinin Kitabelere korunmuştur. Sulan Bey Camii'nin kitabesinde, H. 995 (M. 1586) yılında Sultan III. Murat han zamanında Sultan Ahmet Bey adında bir emir tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Caminin Kuzey yakınında bulunan Sultan Hamamının da aynı şahıs tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Kunduracı Pazarındaki Kardeşler Camii'nden yer alan kitabede ise H. 1032 yılında Molla Musa tarafından "İhlasiye Cami" adıyla yaptırıldığı yazılıdır.

Molla Musa'nın Bediüzzaman Mezarlığının Tılfındır Tepesi kesiminde yer alan pembe mezar taşında "Bani-i Cami-i İhlasiye el Hac Molla Musa" yazılıdır.

Bunlardan başka son yıllarda Arabi Camii ile Eyyub Peygamber Camilerinin kubbeli ve tonozlu örtü sistemleri yıkılarak düz betona dönüştürülmüş, temelinden yıkılan Kutbeddin Camii ile Kıbrıs Tekkesi Mescidi bazı farklılıklarla asıllarına uygun olarak yeniden yapılmıştır.

Şair ve mutasavvıf Sakıp Efendi tarafından Akarbaşı mevkiinde H. 1279 (M.1862) yılında inşa edilen Medrese, Tekke, Kütüphane, Sıbyan Mektebi, gibi yapılardan oluşan külliye içerisinde Sakıbiye Camii adıyla anılan bir de caminin bulunduğu H. 1286 (M. 1869) tarihli Sakıp Efendi Vakfiyesi'nden anlaşılmaktadır. Cami dahim bu külliyenin tamamı günümüzden 40-50 yıl kadar önce yıktırılmıştır.

Bugünkü Urfa Pasajı'nın yerinde bulunan ve günümüzden 40-50 yıl önce yıktırıldığı söylenilen Bilal-ı Habeşi Camii'in nasıl bir plana sahip olduğu bilinmemektedir.



Plan Tiplerine Göre Şanlıurfa Camileri ve Başlıca Örnekleri
Şanlıurfa Camiileri; Çok ayaklı Camiler, Orta Kubbenin Yanlara Doğru Genişlediği Camiler, Eş Değerde Çok Kubbeli Camiiler, Mihrap Önü Kubbeli Camiler, Tek Kubbeli Kübik Camiler, Tonozlu Camiler ve Bazilikadan Çevrilen Camiler, olmak üzere başlıca yedi plan şemasına sahiptir.

Osmanlı Mimarisinin ters T planlı cami şeması ile orta kubbenin yanlara doğru yarım kubbelerle genişletildiği şemanın dışında Urfa camilerinde Osmanlı cami mimarisinin tüm plan tipleri uygulanmıştır.

Ulu Cami: Urfa merkezindeki camilerin en eskilerindendir. Ulu Cami, bazı kaynaklardan anladığımıza göre eski bir sinagog iken M.S.V. yüzyıl başlarında St. Stephan Kilisesi adını alan ve kırmızı renkteki mermer sütunlarının çokluğu nedeniyle "Kızıl Kilise" olarak da adlandırılan bir hristiyan kilisesinin yerine inşa edilmiştir. Bu kilisenin avlusuna ait duvarlar, bazı sütun ve sütun başlıkları ile halen minare olarak kullanılan sekizgen gövdeli çan kulesi bugün ayaktadır.

İnşa kitabesi bulunmadığından caminin ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Camideki mevcut kitabeler onarım devirlerine ait olup inşa tarihi hakkında fikir vermemektedir. Nureddin Zengi tarafından tamir ettirilerek bugünkü şeklini alan Halep Ulu Camii ile benzer bir plan gösteren Urfa Ulu Camii'nin Zengiler zamanında 1170-1175 yılları arasında yaptırılmış olabileceği tahmin edilmektedir.

Urfa Ulu Camii, payeler üzerinde kıble duvarına paralel üç sıra çapraz tonozlarla örtülü yatık dikdörtgen bir plana sahiptir. Orta eksenden biraz doğuya kaymış olan mihrap önü bölümü sivri kemerler üzerine oturan tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. Düz toprak dam olan caminin örtüsünde dıştan sadece mihrap önündeki kubbe yükselmektedir. Payeler üzerine oturan ve her biri çapraz tonozlarla örülü ondört sivri kemerle avluya açılan cemaat yeri Anadolu'da ilk kez Urfa Ulu Camiinde ortaya çıkmıştır.

Eski Ömeriye Camii: Kazancı pazarı mevkiindeki bu caminin mevcut kitabeleri onarım devirlerine ait olup yapının esas inşa tarihi bilinmemektedir. Son cemaat yerinin doğu duvarında yer alan H.701 (M. 1301) tarihi tamir kitabesi bize Ömeriye Camiinin Urfa'nın en eski camilerinden biri olduğunu göstermektedir.

Cami mekanı, ortada bir kubbe yanlarda birer çapraz tonozun örtülü olduğu yatık dikdörtgen planındadır. Kubbe ve tonozlar duvarlarda ve köşelerde yarım duvar sütunlarına otururlar. Bu plan daha geç tarihlerde inşa edilen Harrankapı Hacı Lütfullah Camiini etkilemiştir.

Mihrabın iki yanında, balkon şeklinde ve önde ikişer tam, arkada ikişer yarım sütunlu birer minber bulunur. Üzerleri taştan yarım kubbeli, korlukları demir şebeke oymalı bu minberler Şanlıurfa camilerinde rastladığımız balkon şeklindeki minberlerin en olgun ve zarif örnekleridir.

Halil-ür Rahman Camii: Halil-ür Rahman Gölü'nün güneybatı köşesinde yer alan bu camii medrese, mezarlık ve Hz. İbrahim'in ateşe atıldığında düştüğü makamdan meydana gelmiş bir külliye halindedir.

Caminin güneydoğu köşesine bitişik kare gövdeli kesme taş minarenin batı cephesindeki kitabede, Eyyubiler'den Melik Eşref Muzefferüddin Musa'nın emriyle 1211 yılında yaptırıldığı yazılıdır.

Halk arasında "Döşeme Camii" veya "Makam Camii" olarak da adlandırılan Halli-ür Rahman Camii'nin Bizans devrine ait Meryem Ana kilisesi'nin yerine inşa edildiği bazı kaynaklarda geçmektedir. Evliya Çelebi'ye göre de şehirdeki en eski camilerdendir ve Halife Me'mun zamanında Hz. İbrahim Makamı'na inşa edilmiştir.

Halil-ür Rahman Camii, kareye yakın şekliyle mihraba paralel üç nefli bir plana sahiptir. Mihrab önü nefi ve kuzey nef üçer çapraz tonozla, orta nef; ortada bir kubbe ve yanlarında birer çapraz tonozla örtülmüştür.

Nimetullah Camii (Ak Cami): 1500 yılı başlarında Nimetullah Bey tarafından inşa ettirilmiştir. 1722 yılında aynı soydan Hacı Nimetullah bin Asker tarafından tamir ettirilen bu cami, plan itibariyle Edirne Üç Şerefeli Cami ile tam bir benzerlik gösterir. Kuzey ve güneyde duvarlara, doğu ve batıda birer payeye oturan kubbeli orta mekan yanlara doğru ikişer küçük kubbe ile genişletilmiştir.

Nimetullah Camiinin bu plana daha sonraları inşa edilmiş olan Çakeri Camiinde batı taraftaki iki kubbe kullanılmayarak yarım olarak uygulanmıştır.

Mukarnas kavsaralı mihrap nişinin çevresinde iç içe geçen sekizgenlerin oluşturduğu geometrik bir kompozisyon ve bunun etrafında mukarnas frizi dolaşmaktadır. Sekizgen geçmelerin oluşturduğu kompozisyon Hızanoğlu ve Yusuf Paşa Camii mihraplarında da karşımıza çıkmaktadır. Cami mekanına giriş kapısı Urfa'da eşine rastlanmayan Klasik Osmanlı portalleri tarzında mukarnaslıdır. Beş gözlü son cemaat yerinin orta bölümü kubbe, diğer bölümleri çapraz tonozlarla örtülüdür. Caminin kuzey batı köşesindeki silindirik gövdeli tek şerefeli minare, yeni yapılan bazı minareler hariç Urfa minareleri arasında en uzun olanıdır.

Kadıoğlu Camii: Kadıoğlu Mahallesi, Su Meydanı mevkiindeki bu caminin vakfiyesinde 1694 tarihinde Kadızade Hüseyin Paşa tarafından yaptırıldığı yazılıdır.

Sekiz ayaklı Osmanlı Camileri grubuna giren Kadıoğlu Camisinde Dört bağımsız payeye oturan sekizgen kasnaklı orta kubbe yanlara doğru çapraz tonozlu mekanlarla genişletilmiştir. Cami bu planını 15. Yüzyılda inşa edilmiş olan Diyarbakır Şeyh Safa Camiinden almış olmalıdır.

Önde üç payeye oturan beş gözlü son cemaat yeri çapraz tonozlarla örtülüdür. Avlunun kuzeyindeki giriş cephesinde, üzeri yarım kubbeli dış portal üzerinde 1844 tarihinde Bahri Paşa tarafından yaptırılan silindirik gövdeli ve tek şerefeli minare yer alır. Portal üzerine oturan minarenin alt kısmı boş olduğundan halk arasında Kadıoğlu Camii'ne "Dipsiz Minare Camii" de denilmektedir. Avlu portalinin doğusuna bitişik olarak 1725 tarihli Emencekzade Çeşmesi bulunmaktadır.

Hasan Paşa Camii: Eş değerde çok kubbeli camiler grubuna giren Hasan Padişah Camii 15. Yüzyılın ikinci yarısında Akkoyunlu Devleti Sultanı Uzun Hasan tarafından Toktemur Mescidi'nin batısına bitişik olarak yaptırılmıştır.

Cami, kıble duvarı boyunca sıralanmış tromplu üç büyük kubbe ile örtülü dikdörtgen bir plana sahiptir. Kubbeler orta bölümde dört bağımsız payeye, doğu ve batıda ikişer duvar payesine, kuzey ve güneyde ise duvarlara otururlar.

Son cemaat yeri, önde payeler üzerine oturan çapraz tonozlarla örtülü sekiz gözlüdür. Doğu baştaki göz Toktemur Mescidi önüne rastlamaktadır. Avlunun kuzeyinde yer alan tek şerefeli ve poligonal gövdeli minare 1859 tarihinde Halil Bey tarafından tamir ettirilmiştir.

Yusuf Paşa Camii: Vezir Yusuf Paşa tarafından doğusundaki Vezir Hamamı ile Birlikte 1709 tarihinde yaptırılmıştır. Yatık dikdörtgen planlı cami kıbleye parelel iki sıra halinde ve her sırada üçer olmak üzere altı kubbe ile örtülüdür. Kubbeler ortada iki payeye, yanlarda duvarlara oturmaktadır. Üç gözlü son cemaat yerinin üzeri ön tarafta iki paye üzerine oturan üç kubbelidir.

Mukarnas kavsaralı taş mihrabın yanları sütunçeli ve çevresi iç içe geçen sekizgenlerden oluşan geometrik süslemelidir. Korkuluğu şebekeli oyma süslemeli taş minberin yan taraflarında ve kapısı üzerinde rumi kompozisyonlu süslemeler bulunur.

Silindirik gövdeli ve tek şerefeli minare son cemaat yerinin doğu köşesindedir.

Rızvaniye Camii: Halil-ür Rahman Gölü'nün kuzey kenarı boyunca yer alan bu cami, Osmanlılar'ın Rakka Valisi Rızvan Ahmet Paşa tarafından 1716 yılında yaptırılmıştır. Cami avlusunun üç tarafı medrese odaları ile çevrilmiştir.

Rızvaniye Camii, mihrap duvarı boyunca sıralanmış üç kubbesiyle dikdörtgen bir plana sahiptir. Üç gözlü son cemaat yerinin üzeri üç kubbe ile örtülü olup, doğu ve batıdaki kubbeler yanlara doğru yarım kubbelerle genişletilmiştir. Caminin inşa tarihinden kalma ahşap kapısı zengin bitkisel süslemelidir.



B-BAZİLİKADAN ÇEVRİLEN CAMİLER

Selahaddin Eyyubi Camii : Vali Fuat Caddesi üzerindeki bu yapının yerinde 457 yıllarında Piskopos Nonan tarafından yaptırılan, aynı zamanda Adalet Sarayı olarak kullanılan ve kırmızı renkteki 32 adet mermer sütunuyla ünlü Babtist St. John Kilisesi bulunmaktaydı. Restore edilerek Selahaddin Eyyubi Camii'ne dönüştürülen bugünkü mevcut yapının St. John Kilisesi üzerine 18. Yüzyılın ikinci yarısında inşa edildiği tahmin edilmektedir.

Doğu batı istikametinde apsise dikey üç nefli bazilikal plana sahip yapıdaki nefler normal Helenistik bazilikalarda olduğu gibi sütunlarla birbirlerinden ayrılırlar. Boydan boya tek beşik tonozlarla örtülü nefler dışarıdan düz damlıdır. Orta nef yan neflerden daha geniş ve yüksekçedir.

Binanın batıda yer alan giriş cephesindeki yedi gözlü dış narthex kısmının tonozları yanlardı payelere, ortada yuvarlak iki sütuna oturur. Dış narthex'in tekrarı durumunda olan için narthex'in tonozları altı yuvarlak sütuna oturmaktadır. İç narthex'in sağında ve solunda yer alan kapılar yan bahçelere açılmaktadır. Her iki narthex'in üzerinde gynakaion (kadınlar mahfili) kısmı yer almaktadır.

Yan neflerdeki büyük pencerelerin pahlarında birbirine dolanmış yılan (ejder) kabartmaları, orta apsisin yanlarında yer alan yarım sütunların başlıklarındaki haç taşıyan melek ve kuş figürleri ile giriş cephesi orta kemerindeki taş süslemeler dışında yapıda başka süsleme yoktur. Pencere pahlarındaki dolanmış yılan kabartmalarının benzeri 1716 tarihli Rızvaniye Caminin iç kapısı yanlarında da tekrarlanmıştır.

Circis Peygamber Camii : Yer hal civarındaki bu caminin yerinde V.yy.'da Piskopos Hiba tarafından yaptırılan "Şehit Sergius Kilisesi" bulunuyordu. Daha sonraları bu kilise St. Sergius-St.Simeon adını aldı. Surların dışında bulunması nedeniyle şehri fethdemiyenlerin saldırılarına hedef olan bu kilise, 503 ve 580 de iki defa Persler tarafından yıkıldı. 8.y.y.'da Abbasi Halifesi El Mansur'un, 11.yy.'da da Selçukluların şehri kuşatmaları sırasında zarar gördü. Bu kilise, aynı adı taşıyan Nimetullah Camii'nin yerinde bulunan St,. Sergius Kilisesi ile karıştırılmamalıdır. İkinci St. Sergius Kilisesi, Rızvaniye Camii yerindeki St. Thomas Kilisesi örneğine göre daha sonra inşa edilmiştir.

St. Serguis-St. Simeon Kilisesi yıkılınca, yerine bugün cami olarak kullanılan Mar George adında bir kilise inşa edildi. Prof. J.B. Segal tarafından 1971 yılında Circis Peygamber Camiinde bulunarak Urfa Müzesi'ne getirilen Süryanice kitabede, Yakubi Patriği Mar Ignatius'un 1557 yılında Urfa'ya gelerek Mar George Kilisesinde Baptizmi yeniden canlandırdığı yazılıdır.

Cami mekanının doğu kesiminde yer alan payelerin güneyde olanında Süryanice, kuzeyde olanında da Arapça birer kitabe bulunur. İkisi de aynı tarihte yazılmış olan ve hemen hemen aynı anlamı taşıyan bu kitabelerden Süryanice olanında, "Antakya'ya bağlı Patrik Mar Ignatius dönemine ait şehit Mar George'un bu kilisesi 1844 senesinde inşa edildi." denilmektedir. Kuzeydeki payede yer alan Arapça kitabede burasının Sultan Abdülmecid zamanında 1260 (1844) yılında yaptırıldığı yazılıdır. Bu kitabelerden; 1557 tarihli Mar George Kilisesi'nin yerine 1844 tarihinde bugün cami olarak kullanılan kilisenin yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Cami mekanına giriş kapısı yanındaki mermer kitabede bu kilisenin Çarhoğlu Muhammed tarafından 1385 (1965) yılında camiye çevrildiği yazılıdır. Camiye çevirme işlemi esnasında kilisenin planı aynen muhafaza edilmiş, sadece kuzey cepheye 3 gözlü son cemaat yeri ve minare eklenmiştir.

Yapı apsise dikey üç nefli bazilikal bir gösterir. Nefler sekizgen üçer paye ile birbirinden ayrılmıştır. Her nef doğu batı istikametinde dörder çapraz tonozla örtülüdür. Yapının batısında her biri üçer çapraz tonozla örtülü iç ve dış narthex bulunur. Cami mekanına bitişik olan iç narthex'in üzerinde gynakaion kısmı (kadınlar mahfili) yer alır.

Fırfırlı Camii: Vali Fuat Caddesi (Yeni Yol) üzerinde yer alan ve halk arasında "Fırfırlı Kilise" olarak anılan bu yapının esas adı 12 Havari Kilisesi olup kitabesi bulunmadığından inşa tarihi bilinmemektedir.

Yapı apsise dikey üç nefli bazilikal planıdır. Orta nef dört tromplu kubbe, yan nefler dörder çapraz tonozla örtülüdür. Yan neflere nazaran daha geniş tutulan orta nefin girişten itibaren üçüncü kubbesinin kasnağı 24 adet pencerelidir. Yapıdaki kubbe ve tonozlar ortada bazalt taşından yapılmış mukarnas başlıklı yuvarlak sütunlara, yanlarda duvara bitişik olarak kesme taştan yapılmış yarım sütunlara otururlar. Yarım sütunlar dış cephelere de birer dekorasyon unsuru olarak görülür.

Apsis, camiye çevrilme işlemi esnasında doldurularak pencereye dönüştürülmüştür. Apsisi ve iki yanında yer alan pastoforion hücreleri dışarıdan çıkıntı halindedir. Batı cephedeki giriş kapısı, içeriden yarım kubbeli, dış cepheden sivri kemerli olup pembe mermer taşından yapılmıştır. Kapının üzerinde Dabbakhane Camiindeki mükebbireyi andırır biçimde üç cepheli ve üç pencereli bir balkon bulunur. Urfa'daki diğer kiliselerde rastladığımız narthex ve gynakaion bölümleri bu yapıda yoktur.

Yapının bilhassa batı cephesindeki ve köşe kulelerindeki taş işçiliği dikkat çekicidir.

Kilise camiye çevrilirken güneydeki pencerelerinden biri mihrap haline getirilmiş ve güney duvarın ortasında bulunan yarım sütunun önüne taş mimber yapılmıştır. Mihrap üzerine yer alan kitabedeki tarihten, kilisenin 1376 (1956) tarihinde camiye çevrildiği anlaşılmaktadır. Camiye çevrilmeden önce yapı bir müddet ceza evi olarak kullanılmıştı.



C-TÜRBELER

Şeyh Mes'ud Türbesi : Şanlıurfa'daki türbelerin en eski tarihlisi olan bu yapı aslında dört eyvanlı kapalı Selçuklu medreseleri tarzında inşa edilmiş bir medrese yapısıdır. Doğudaki eyvanın alt kısmındaki odada Şeyh Mes'ud'un mezarı, eyvan içerisinde de sandukası bulunmaktadır.

Yapının 100 m. kadar batısında bulunan bir sarnıcın yanındaki kaya üzerine yazılmış kitabede sarnıcın 579 (1183) tarihinde Said oğlu Nişaburlu Mes'ud tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Mimari özelliklerine dayanarak türbe ve medresenin de aynı tarihlerde yaptırıldığını söylemek mümkündür.

Çift Kubbe : Şanlıurfa kalesinin doğusundaki Tepe Mezarlığı'nda bulunan bu iki mezar anıtı halk arasında "Çift Kubbe" adıyla anılmakta ve kimler için yaptırıldıkları bilinmemektedir. Altı ayak üzerine oturan tek kubbeli açık kümbetler tarzındaki her iki mezar anıtı şekil bakımından Urfa'daki birçok türbeye örnek olmuştur.

Seyyid Maksud Türbesi : Harran kapı mezarlığı içerisindedir. Kesme taşlardan sekizgen planlı ve tek kubbeli olarak inşa edilmiştir. Kitabesinde, 1504 tarihinde vefat eden Seyyid Maksud için yaptırıldığı yazılıdır.


Sosyal Tesis Mimarisi

A- MEDRESELER

Yazılı Kaynaklarda Geçen Şanlıurfa Medreseleri :
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, Urfa'daki Kızıl Cami, Firuz Beg ve Sultan Hasan Medreselerinden bahsetmektedir, bunlardan Kızıl Camii Medresesi (Ulu Cami Medresesi) ve Sultan Hasan Medresesi (Hasan Padişah Camii Medresesi) yıkılmıştır. Başka hiçbir kaynakta adına rastlamadığımız Firuz Beg Medresesinin yeri tesbit edilememiştir.

1867 tarihli Halep Vilayet salnamesinde Urfa merkezinde 1 medresenin, 1883 tarihlide 14 medresenin, 1887 tarihlide 18 medresenin mevcut olduğu ve bu 18 medresede 500 öğrencinin okuduğu kayıtlıdır. 1903 tarihli Maarif Salnamesinde Urfa'da Rızvaniye, Rahimiye, Sakıbiye, İbrahimiye, Rızaiye ve Süleymaniyi adlarındaki medreselerden bahsedilmektedir. Bunlardan Rahimiye Medresesinin Tahtamor (Toktemur) Cami yakınında olduğunu H. 1130 (M. 1718) tarihli el Hac Ali İbni Mehmet Vakfiyesinden, Rızaiye Medresesinin de Ümmü Gülsüm Hatun tarafından Kutbeddin Camiine bağlı olarak yaptırıldığını 1193 (1779) tarihli Ümmü Gülsüm hatun Vakfiyesinden öğrenmekteyiz.

Ayrıca yerleri belirtilmemekle beraber, İbrahimiye Medresesini yaptıran Eş Şeyh E Hac İbrahim Efendi İbni Kasım Efendi'nin 1139 (1726) tarihli vakfiyesinden "Sultan Burhan Medresesi"nin, 1169, (1756) tarihli El Hac Haydar Ağa İbni Mehmet AĞA Vakfiyesinden "Hamis Efendi Medresesi"nin Urfada mevcut olduğunu anlamaktayız.

19. yüzyıl şair ve mutasavvıflarından Sakıp Efendinin Akarbaşı semtinde inşa ettirdiği külliyesinde bir de medrese yaptırdığı 1286 (1869) tarihli vakfiyesinde belirtilmektedir.

Şair ve araştırmacı Bedri Alpay'ın "Şanlıurfa Şairleri" adlı eserinden; Şair Kıratlıoğlu Muhammed Emin'in okuduğu Haydariye Medresesinin, Fürugi, Muhibbi (D. 1884), İsmet Taki (1884-1900) ve Sıdki gibi 19.yy. şairlerinin yetiştiği İhlasiye Medresesi'nin Urfada mevcut olduğunu öğrenmekteyiz. 1032 (1623) tarihinde Hacı Molla Musa tarafından kunduracı pazarında camisi ile birlikte yaptırılan İhlasiye Medresesi ve camii son yıllarda yıktırılmıştır. Bedri Alpay aynı eserinde bugün yıkılmış olan Hasan Padişah Medresesinde Müftü Abdüllatif Efendinin tefsir ilmi ile ilgili dersler verdiğini, şair Mevlana Halid ile Ahmet Fehim(in burada yetiştiğini, Kutbeddin Medresesi'nde de şair Muhammed Hıfzi, Kürkçüzade Şair Hilmi ve kendisinin okuduğunu kaydetmektedir.

Son devir ulemalarından Abbas Vasıf Efendi'nin yetiştiği Şabaniye Medresesi bugünkü Şaban Hamamı'nın güneyindeki Mithat Paşa İlkokulu'nun yerinde bulunmaktaydı.

Şanlıurfa'daki Medreselerin büyük bir kısmı Cami avlularına veya camilere yakın yerlere inşa edilmişlerdir. Ulu Cami, Hasan Padişah, Halil-ür Rahman, Ak Cami, Rızvaniye, Dabakhane ve Kutbeddin medreseleri cami avlularına inşa edilmiş medreselere örnek teşkil ederler. Bunlardan Ulu Cami, Hasan Padişah ve Kutbeddin medreseleri tamamen yıkılmış olup diğerleri halen ayaktadır.

Eyyübi Medresesi-Nakibzade Hacı İbrahim Efendi Medresesi :
Ulu Cami'nin doğusuna bitişik olan Eyyubi Medresesi'nden günümüze sadece 1191 tarihli kitabesi kalmıştır. Aynı yerde bugün görülen tek eyvanlı medrese, Eyyubiler devri medresesinin üzerine 1781 tarihinde Nakibzade Hacı İbrahim Efendi tarafından yaptırılmıştır.

Medrese eyvanın doğusunda tonozlu, batısında kubbeli büyük bir oda yer almaktadır. Kubbeli odanın batısında medresenin kütüphanesi olduğu anlaşılan bir oda daha bulunmaktadır.

Medresenin güney duvarında 1781 tarihinde Firuz Bey tarafından yaptırılan çeşme bulunmaktadır.

Rızvaniye Medresesi :
Rızvaniye Camii avlusunu çevreleyen bu medresenin, cami ile 1139 (1726) tarihinde Rızvan Ahmet Paşa tarafından yaptırıldığı avlunun kuzey kesimi ortasındaki kubbeli dershane mescidin cephesinde bulunan kitabeden anlaşılmaktadır.

Cami avlusunu doğu, batı ve kuzeyden çevreleyen tonoz örtülü medrese odalarının ön tarafları revaklıdır. Medresenin kuzeybatı köşesinde mutfak, kuzeydoğu köşesinde banyo ve tuvaletler yer almaktadır.

Halil-ür Rahman Medresesi :
Makam-ı Cedd-ül Enbiya olarak da tanınan bu medrese Halil-ür Rahman Gölü'nün batı tarafında merdivenlerle çıkılan önleri revaklı odalar, aşağıda güneyde camiye bitişik olarak büyük bir eyvan, bunun karşısında gölün kuzey atı köşesinde içerisinde su bulunan kubbeli ve beşik tonozlu büyük bir odadan meydana gelmiştir.

Medresedeki kitabeler onarım devirlerine ait olup inşa tarihi hakkında bilgi vermemektedirler. Yukarıya çıkan merdivenin karşısına gelen ve kuzeye bakan oda cephesindeki kitabe 1189 (1775) tarihlidir.

icaret Yapıları

A- HANLAR

Mimari özellik arzetmeyen bazı küçük hanlar sayılmayacak olursa halen Şanlıurfa merkezinde Gümrük Hanı, Hacı Kamil Hanı, Barutçu Hanı, Mencek Hanı, Şaban Hanı, Kumluhayat Hanı, Fesadı Hanı, Samsat Kapısı Hanı, Millet Hanı, Bican Ağa Hanı ve Topçu Hanı olmak üzere Osmanlı dönemine ait 11 büyük han bulunmaktadır. Bunlardan Gümrük Hanı, Hacı Kalim Hanı, Mencek Hanı, Barutçu Hanı ve Fesadı Hanı iki katlı, diğerleri tek katlı olarak inşa edilmişlerdir.

Çifte Han, Aslanlı Han, Boyahane Hanı, Ali Bargut'un Hanı, Zencirli Hanı (Küsto'nun Hanı), Cesur Hanı, Hacı Ali Ağa Hanı 30 yıl öncesine kadar ayakta olan, ancak bugün yıkılmış olan kültür miraslarımızdır.

Gümrük Hanı :
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde "Yetmiş Hanı" adıyla, bazı kaynaklarda ise iki renkli taşlardan dolayı "Alaca Han" adıyla geçen Gümrük Hanı, Şanlıurfadaki hanların en güzel ve anıtsal örneklerindendir. Doğu cephesinde yer alan eyvan şeklindeki giriş kapısı üzerinde bulunan kitabede 970 (1562) tarihinde yaptırıldığı yazılıdır.

Hanın kare avlusunun etrafını çevreleyen dükkanların üzerinde ön kısımları revaklı ikinci kat odaları yer almıştır. Giriş eyvanının üzeri mescid olarak değerlendirilmiştir.

Mencek Hanı :
Pamukçu Pazarı doğusundaki bu hanın kitabesi bulunmadığından inşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 1128 (1716) tarihli bir vakfiyede adına rastlanılmış olması 18.yy. başlarında mevcut olduğunu göstermektedir.

Dış cepheleri dükkanlarla çevrelenmiş olan hana kuzey cephedeki tonozlu bir dehlizden girilir. Kare avluyu çevreleyen dükkanların üzerinde önleri revaklı ikinci kat odaları yer almaktadır. Doğudaki revaklar payeli, diğer cephedekiler sütunludur. Avlunun güney batı köşesine her iki katta eyvan şekli verilmiştir.



B- KERVANSARAYLAR

Eski çağlardan beri önemli bir ticaret yolu üzerinde bulunan Şanlıurfa'nın il hudutları içerisinde Han-el Ba'rür, Çar Melik ve Titriş Kervansarayı olmak üzere üç kervansaray bulunmaktadır. Bunlardan Han-el Bar'ür Kervansarayı Selçuklu dönemine, diğer ikisi Osmanlı dönemine aittir.

Han-el Ba'rür Kervansarayı :
Şuayb şehri kalıntılarına 25 km., Harran örenyerine 20 km. mesafedeki bu kervansarayın bulunduğu yer bugün Göktaş Köyü adıyla anılmaktadır.

Tamamı 65x66 m.'lik bir alan üzerine inşa edilmiş olan kervansarayın kuzey cephesindeki portal kitabesinde 626 (1128-1129) tarihinde El Hac Hüsameddin Ali Bey Imad bin İsa tarafından yaptırıldığı yazılıdır.

Klasik Selçuklu kervansarayları planında inşa edilmiş olan Han, el Ba'rür kervansarayı geniş bir kare avluya sahiptir. Kuzey cephedeki anıtsal portalden düzgün kesme taşlardan yapılmış çapraz tonozlu giriş eyvanına geçilir. Eyvanın sağında mescit, solunda muhafız odası bulunur. Avlunun etrafı ahırlar, kışlık ve yazlık odalarla çevrelenmiş olup kuzey batı köşesinde hamam olduğu tahmin edilen kubbeli bir mekan bulunmaktadır. Bu mekanın hanın diğer üç köşesinde de yer aldığı temel kalıntılarından anlaşılmaktadır.

Düzgün kesme taşlardan bir kale görünümünde inşa edilmiş olan bu tarihi yapı yer yer harap bir durumdadır.

Çar Melik Kervansarayı :
Şanlıurfa-Gaziantep karayolunun 45 km.'sindeki İlköğretim Yatılı Bölge Okulu'ndan kuzeye sapan asfalt yol 10 km. sonra Çarmelik Kervansarayının bulunduğu Çar Melik Köyüne ulaşır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, Suruç'tan kalkarak batıya doğru iki saatte Çar Melik Kalesine ulaştığını, burasının dört hükümdar kardeş tarafından imar edildiğini ve bu nedenle bu ismi aldığını, bir temel üzerindeki küçük bir kalesi bulunduğunu, kale dizdarı ve askerlerinin Urfa'daki Subaşı'nın emrinde olduklarını yazmaktadır. Evliya Çelebi ayrıca, burasının 100 haneli bir kasaba olduğunu, camisi, mescitleri, hamamı ve birkaç dükkanının bulunduğunu, bugünkü hanın ise kargir olup içinde Türkmenlerin yerleştiğini anlatmaktadır.

Kim tarafından ve ne zaman yaptırıldığı kesin olarak bilinmeyen hanın inşa tarzı ve planı itibariyle Osmanlı devrine ait olması kuvvetli muhtemeldir.

43.80x36.30 m. ölçüsündeki avluya sahip kervansarayın kuzey cephesinin ortasında, eyvan şeklinde bir portalin olduğu kalıntılardan anlaşılmaktadır. Bu gün portalin tamamı, avlunun etrafını çevreleyen mekanların büyük bir kısmı yıkılmış durumdadır. Avlunun Güney kesiminde yer alan kışlık odalarda ocak nişleri bulunmaktadır.

Titriş Kervansarayı
Şanlıurfa ili Bozova İlçesi'ne bağlı Titriş Köyü'ndeki bu kervansaray Birecik-Çar Melik-Urfa-Titriş-Siverek-Karabahçe-Diyarbakır kervan yolu üzerinde bulunmaktadır. Kitabesi bulunmayan kervansarayın inşa tarzına dayanılarak Osmanlı dönemine ait olduğu söylenebilir.

Kervansaraya Güney cephedeki basık kemerli kapıdan girilir. Kısmen direk dam, kısmen beşik tonozla örtülü giriş eyvanından sonra avluya girilir. Kare avlunun doğu, batı ve kuzey yönleri revaklı olup kemerler payeler üzerine oturmaktadır. Revakların doğu ve batıda olanlarının üzeri düz direk damlıdır. Kuzeydeki revakın üzeri sonradan betonla örtülmüş, gerisindeki kapalı mekanlar yıkılarak yerine betonarme dükkanlar yapılmıştır. Hanın diğer üç cephesi orijinalliğini kısmen korumuştur. Doğu cephenin batı kesimi önüne sonradan kesme taşlardan bir köy odası yapılmıştır.

Kervansarayın güneydoğu köşesi üzerinde yer alan kerpiç ikinci kat harap bir durumdadır.



C-ÇARŞILAR

Çarşı sözcüğü Farsça cihar (dört) ve suk (sokak) kelimelerinin birleşmesiyle dilimize geçmiştir. Türkçede, dört taraflı pazar yeri, sağında ve solunda dükkanlar bulunan sokak anlamındadır.

Çeşitli vakfiyelerden adları geçen, ancak bugün mevcut olmayan, Tüccar Pazarı, Uncu Pazarı, Bit Pazarı, İplikçi Pazarı, Tarakçı Pazarı, Sakıp Efendi'nin yaptırdığı Terziler Çarşısı, Kazazlar Çarşısı Şanlıurfa'nın adları bilinen en eski çarşılardır.

Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Urfa çarşılarından "... Çarşı dört yüz dükkandır. Her türlü değerli eşya bulunur. Saraçhanesi İbrahim Halil ırmağı kıyısındadır. Onun için Bağdat Serdabı gibi soğuk su ile sulanmış ana yolun iki tarafı mamur ve güzel, mevsiminde türlü çiçeklerle süslü olup geçenlerin içini açar. Oralarda bütün bilgi sahiplerinin toplandığı, dinlendiği yerler vardır." cümleleriyle bahsetmektedir.

Evliya Çelebi Urfa'daki bedestenlerden şu şekilde söz eder: ".. İki bedesteni vardır. Biri eski usul kargir kubbeli yapı olup uzunlamasına yapılmıştır. Üç tane demir kapısı vardır. Bütün kıymetli mücevherler bulunur"

1867 ve 1883 tarihli Halep Vilayet Salnamelerinde Urfa merkezinde bir bedestenin bulunduğu kaydedilmektedir ki bu da günümüzdeki Kazaz Pazarı olmalıdır.

Şanlıurfa'nın Osmanlı döneminden kalma iş hanları ve çarşılarından oluşan eski ticaret merkezi Gümrük Hanı civarında yoğunluk göstermektedir. Kazaz Pazarı (Bedesten), Sipahi Pazarı, Koltukçu Pazarı, Pamukçu Pazarı, Oturakçı Pazarı, Kınacı Pazarı, Pıçıkçı pazarı, Sarraç Pazarı, Attar Pazarı, Tenekeci Pazarı, Kürkçü Pazarı, Eskici Pazarı, Keçeci Pazarı, Kokacı (Kovacı) Pazarı, Kasap Pazarı, Boyhane Çarşısı, Kavafhane Çarşısı, Hanönü Çarşısı, Hüseyniye Çarşıları Gümrük Hanı civarında yer alan ve günümüzde de tarihi özelliklerini koruyan önemli alış veriş yerleridir. Bu çarşıların sekiz adedi kapalı çarşı, bir adedi de yer altı çarşısıdır. Şanlıurfa; kapalı çarşı bakımından İstanbul'dan sonra Anadolu'nun önde gelen illeri arasında yer almaktadır.

Sipahi Pazarı :
Gümrük Hanının batısına bitişik olarak inşa edilmiş, kuzey güney istikametinde beşik tonozla örtülü bir kapalı çarşıdır. Çarşıyı boydan boya örten tonozun üzerinde belirli aralıklarla aydınlatma pencereleri bırakılmıştır. Yerden yarım metre yükseklikte karşılıklı sıralar halinde dükkanların yer aldığı bu çarşı, güneyde Boyahane Çarşısı'na, kuzeyde İsotçu Pazarı'na açılır. Çarşının üçüncü bir kapısı da güney doğu tarafından bedestene açılmıştır. Bu kapının, bir dükkanın bozularak gerçekleştirildiği H. 1154 (M. 1741) tarihli Rızvan Ahmet Paşa Vakfiyesindeki "İplikçi Pazarı deyu tamir olunup hala Sipahi Çarşısı olan otuz dört adet dükkanlardan bir dükkan bezzazistan (Kazaz Pazarı) tarafına kapu fetholunup..." cümlesinden anlaşılmaktadır.

Sipahi pazarı günümüzde halı, kilim, kürk ve keçe türünden eşyaların satıldığı ve mezat edildiği bir çarşı olarak kullanılmakta, eski tarihi özelliğini aynen muhafaza etmektedir.

Kınacı Pazarı :
Mencek Hanı'nın batısında yer alan ve kuzey güney istikametinde uzanan bu çarşının kuzey kesimi beşik tonozla örtülü, güney kesiminin üzeri açıktır. Çarşının iki yanında beşik tonoz örtülü olarak sıralanan dükkanlar günümüzde kuyumcular tarafından kullanılmaktadır.

Pamukçu Pazarı :
Kınacı Pazarı'nın batısına paralel olarak uzanan, beşik tonozla örtülü bir çarşıdır. Kuyumcu ve elbiseci esnafı tarafından kullanılmaktadır.

Boyahane :
Pamukçu Pazarı'nın batısına paralel olarak uzanan yeni boyahane çarşısının altında bulunan bir yer altı çarşısıdır. Ortasından Halil-ür Rahman suyunun aktığı bu çarşı rutubetli olması, iplik ve kumaş boyama sanatının terkedilmesi nedeniyle 40 yıl kadar önce kapatılmıştır. Boyahane çarşısının adına H. 1153 (M. 1740) tarihli Rızvan Ahmet Paşa Vakfiyesinde rastlanılmış olması yapının o tarihlerde mevcut olduğunu göstermektedir.

Hüseyniye Çarşıları :
Çadırcı Pazarı ile Kazancı Pazarı arasında kuzey güney istikametinde birbirine paralel olarak uzanan ve her biri 15'er çapraz tonozla örtülü iki kapalı çarşıdır. Her iki çarşının birleştiği yerlerdeki dükkanlar sırt sırta bir plan göstermektedir.

Doğu tarafta olan çarşının kuzey cephesindeki kilit taşının ortasında "Maşallahu Teala, suk açıldı, ayet-i kerime, nasrün minallahi ve fethin kerib, 1305" (M. 1887) yazılıdır.

Çarşı, Hartavizade Hafız Muhammed Selim Efendi'nin oğlu Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Hüseyniye çarşıları, inşa edildiği yıllarda halı, keçe ve benzeri yaygıların satıldığı yer olarak kullanılmıştır. Bir ara Yemenici Pazarı olarak kullanıldıktan sonra son olarak bakırcı esnafına tahsis edilmiştir.

Kazaz Pazarı (Bedesten) :
1562 tarihli Gürük Hanı'nın güneyine bitişik olara aynı tarihte inşa edilmiştir. 1740 tarihli Rızvan Ahmet Paşa Vakfiyesinde "Bezzazistan" adıyla geçen bu çarşının tamir ettirildiği yazılıdır.

Doğu batı istikametinde önde ve arkada beşik tonuzlu, ortada arka arkaya 4 kubbeli olarak uzanan yapının güneye doğru uzayan tonoz örtülü ikinci bir bölümü daha vardır.

Doğuda Han Önü Çarşısına açılan ana kapısı, Sipahi Pazarına açılan batı kapısı, Pamukçu Pazarına açılan güney kapısı ve Gümrük Hanına açılan kuzey kapısı olmak üzere bedestenin dört kapısı bulunmaktadır.

Sağlı sollu olarak uzanan ve yer seviyesinden yaklaşık 1 m. Kadar yüksekte bulunan dükkanlarda kazaz esnafı oturmakta, ayrıca Urfa yöresi mahalli kadın ve erkek giysileri satılmaktadır.

Eski Kuyumcu Pazarı :
Aslanlı Han'ın güneyine bitişik olarak bulunmaktadır. İki kapılı ve beşik tonozla örtülü olan bu tarihi yapının yarısı 1983 yılındaki yol açım çalışmaları sırasında Aslanlı Han ile birlikte yıktırılmış, diğer yarısı harap bir vaziyette kaderine terkedilmiştir.

Kasap Pazarı :
Mevlevihane Camii'nin batısına bitişik olarak inşa edilmiş olup, beşik tonozla örtülü "T" planındadır. İnşa tarihi bilinmemektedir.



Su Mimarisi

A- HAMAMLAR

Şanlıurfa merkezinde Osmanlı döneminden kalma ve halen işler durumda Veli Bey, Sultan, Vezir, Cıncıklı, Eski Arasa, Serçe ve Şaban hamamı adlarında 7 adet hamam bulunmaktadır. Bu hamamlar soğukluk (camekan), ılıklık ve sıcaklık olmak üzere geleneksel Osmanlı hamamları planında inşa edilmiştir. Bunlardan Sultan ve Vezir Hamamları plan bakımından tam bir benzerlik gösterirler. Cıncıklı ve Veli Bey Hamamları ılıklık kısımlarının üç bölümlü oluşuyla, Serçe Hamamı beş eyvanlı sıcaklık bölümüyle, Şaban ve Eski Arasa Hamamları ılıklık kısımlarının yanlara alınmış olmasıyla farlılık göstermelerine rağmen genel şema itibarıyla ortak özelliklere sahiptir.

B- ÇEŞMELER

Hekim Dede Çeşmesi :
Hekim Dede Camisi'nin kuzeybatı köşesine bitişik olarak inşa edilmiştir. Kare planlı ve beşik tonozlu bu çeşme iki cepheli olması bakımından Şanlıurfa'da tek örnektir. Güney cephesinde ta'lik hattıyla yazılmış kitabesi oldukça silik olup sadece H. 1120 (M. 1708) tarihi okunabilmektedir. Çeşmenin her iki cephesi yivli ve mukarnas başlıklı köşe sütunçeleri ile dekorlanmıştır.

Emencekzade Çeşmesi :
Kadıoğlu Camii avlu portalin doğusuna bitişik bulunan bu çeşmenin kitabesinde H. 1138 (M. 1723) tarihinde Emencekzade lakabında bir hayırsever tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Bu çeşme aynı zamanda Karakoyun deresi üzerindeki su kemeri vasıtasıyla şehre gelen kehriz suyunun çevredeki cami, hamam ve evlere dağıtımının yapıldığı "Taksimiye" görevini de görmekteydi.

Firuz Bey Çeşmesi :
Yıldız Meydanındaki H. 587 (M. 1191) tarihli Eyyubi Medresesinin yerine 1196 (1781) tarihinde yapılan Nakibzade Hacı İbrahim Efendi Medresesinin güney cephesindedir. Kitabesine göre medrese ile aynı tarihte Firuz Bey tarafından yaptırılmıştır. Kitabede buradan kehriz suyunun aktığı da belirtilmiştir. Çeşme nişinin kemeri ve köşe sütunçeleri taş süslemelidir.

Şeyh Saffet Çeşmesi :
Ellisekiz Meydanındaki Şeyh Saffet Tekkesi'nin batı cephesinde yer alan bu çeşmenin kitabesinde H. 1309 (M. 1891) tarihinde Şeyh Saffet tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Duvardan dışarıya taşkın durumdaki çeşme bu şekliyle Şehbenderiye Camii Çeşmesini (1909) etkilemiştir.

C- KARAKOYUN DERESİ-KÖPRÜLER VE SU KEMERLERİ

Tarihte Daişan Irmağı adıyla anılan Karakoyun Deresi Miladi 201 senesinin Aralık ayında, 413 senesinin Mayısında ve 525 senesinin nisan ayında taşarak Şanlıurfa''ı büyük ölçüde tahrip etmiş ve Halepli Bahçesi yoluyla şehire gelen sellerden en çok Balıklıgöl mevkiindeki krallık sarayı zarar görmüştür. 525 senesindeki sel afetinden sonra Bizans İmparatoru Justinian Daişan Irmağı'nın Halepli Bahçesi'ne doğru meyilli kenarı üzerinde kendi adıyla anılan ve halen ayakta olan su bendini yaptırmış, ayrıca ırmak yatağına bugünkü yönünü vererek Şanlıurfa'yı gelecek sel felaketlerinden kurtarmıştır. Karakoyun Deresi üzerinde Bey Kapısı'ndan başlamak üzere yukarıya doğru sırasıyla Hacı Kamil Köprüsü, Eski Köprü (Samsat Köprüsü), Justinian Su Kemeri, Ayi Saib Bey Köprüsü ve Hızmalı Köprü bulunmaktadır.

Karakoyun Su Kemeri (Justinian Su Kemeri) :
Millet köprüsü ile Samsat Köprüsü arasındadır. Bizans İmparatoru Justinian tarafından 525 senesinde yaptırıldığı tahmin edilmektedir.

Hızmalı Köprü :
Karakoyun Deresi üzerindeki köprülerin en güzellerindendir. Halk arasında anlatılan bir efsaneye göre Karakoyunlu Türk Beyliği hükümdarlarından birinin kızı olan Sakine Sultan tarafından Hac yolculuğu sırasında yaptırılmıştır. Köprünün orta ayağının doğu cephesindeki kitabede 1843 tarihinde tamir ettirildiği yazılıdır. Sakine Sultan'ın mezarı Justinian su kemerinin kuzeyindedir.



Askeri Mimari

A- URFA KALESİ (İÇKALE)

İçkale kentin güneybatı kesiminde, Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha göllerinin güneyindeki Damlacık Dağı üzerindedir. Doğu, batı ve güney tarafı kayadan oyma derin savunma hendeği ile çevrili, kuzey tarafı ise sarp kayalıktır.

814 yılında (Abbasiler dönemi) şehir surlarının yeniden inşa edilmesi sırasında kalenin de Seleukoslar dönemine ait eski kalıntılar üzerine yeniden inşa edildiği tahmin edilmektedir. Güneydeki kayadan oyma hendeğin M.S. III. yüzyıla ait kaya mezarlarının üzerine yapıldığı tahrip edilmiş kaya mezarlardan anlaşılmaktadır.

Kale üzerindeki Korint başlıklı iki sütunun arası 14m. olup yükseklikleri 17.25 ve çapları 4.60 metredir. Doğudaki sütunun kente bakan yüzünün 3 metre yukarısında Estrangela türündeki Süryanice kitabede: "Ben askeri ko(mutan) BARŞ(AMAŞ) (Güneşin Oğlu)'ın oğlu AFTUHA. Bu sütunu ve üzerindeki heykeli başbakan MA'NU kızı, (Kral MA'NU) eşi, hanımefendi ve (velinimetim) kraliçe ŞALMET için yaptım" yazılıdır. Kitabede adı geçen Edessa kralı IX. MA'NU (240-242)'dur. Saltanat tarihleri dikkate alınırsa, bu sütunların 814 yılındaki surlar ve kalenin esas inşa tarihinden önce buraya birer anıt sütun olarak dikildikleri ortaya çıkar.

Kale üzerinde Seleukoslar, Bizans ve İslami devirlere ait çok sayıda yapı kalıntısı bulunmaktadır. Selçuklular, Eyyubiler, Memlükler, Akkoyunlular ve Osmanlılar dönemlerinde çeşitli onarımlar geçiren kalenin kuzey, güney ve doğu cephesindeki duvarlarda toplam beş kitabe mevcuttur. Bunlardan üçü aşınma ve kırıklardan dolayı okunamamış; diğer ikisi de Akkoyunlu ve Osmanlı dönemine ait olup okunabilmektedir.

B- ŞEHİR SURLARI

Kentin etrafını çevreleyen surlar 20. yy.'ın başından günümüze kadar tahrip olmuş ve yıkılmıştır. Urfa şehir surlarından, Harran Kapısı, Bey Kapısı'na ait Mahmutoğlu Kulesi ile yer yer duvar ve burç kalıntıları günümüze kadar ulaşabilmektedir.

Çeşitli kaynaklarda yapılan tespitlerde şehir surlarında; batıda Sakıbın Kapısı, Su Kapısı, Batı Kapısı, kuzeybatıda Samsat kapısı, Saray Kapısı; doğuda Beg Kapısı, Su Kapısı ve güneyde de Harran Kapısı olmak üzere sekiz kapı bulunduğu anlaşılmaktadır.

Harran Kapısı :
Kentin güneyinde bulunan ve Harran'a yol veren bu kapı günümüze gelebilmiş tek örnektir. Kuzey cephesi üzerindeki kitabede Eyyubi sultanı el Melik el Adil Ebubekir'in oğlu Şahabeddin Fatph Şah Gazi'nin emriyle yaptırıldığı yazılıdır.

Bey Kapısı :
Kentin doğu surları üzerinde bulunan Bey Kapısı bugün yıkılmış olup, Mahmutoğlu Kulesi diye bilinen kısmı ayaktadır. Bu kısımda güneyde silindirik bir burç, bunun kuzeyinde beş köşeli ikinci bir burç bulunur. Kuzeydeki burcun bulunduğu bölüm haremlik, güneyindeki burcun bulunduğu bölüm ise selamlık olup her iki bölüm birbirine beşik tonozlu bir dehlizle bağlanmıştır.

Silindirik burcun doğuya bakan cephesi üzerindeki kitabede 19 Şubat 1122-18 Şubat 1123 tarihleri arasında Kont Joyslin zamanında yaptırıldığı yazılıdır.



Sivil Mimari

A- SARAYLAR

Yazılı Kaynaklarda Geçen Şanlıurfa Sarayları :
Urfa'daki Osrhoene Krallığı (Abgarlar) saraylarının bugünkü Ayn-ı Zeliha ve Halil-ür Rahman göllerinin bulunduğu çevrede olduğu ve Miladi 201, 412 ve 525 senelerindeki sel afetlerinden bu sarayların büyük zarar gördüğü tarihçiler tarafından kaydedilmektedir. Bu sarayların mimari kalıntıları günümüze kadar gelememiştir. Bunlardan Kışlık Saray; Beth Tabara'da (Şimdiki kalenin bulunduğu alan), Yazlık Saray ise Balıklıgöl'ün etrafındaydı.

Urfa'daki sarayların adları hakkında Evliya Çelebi'den önemli bilgiler elde etmekteyiz. Evliya Çelebi; "..Bağlı, bahçeli, akarsulu, hamamlı, büyük sarayları vardır. Meşhurları Tayyar Mehmet Paşa Sarayı, oğlu Ahmet Paşa Sarayı (ki bu zat cömertlikle ün salmış kimsedir) Paşa Sarayı, Molla Sarayı, Gezerpaşa Sarayı, Celali Kadı Sarayı, Sardoğlu Mustafa Paşa Sarayı, Arap Ali Paşa Sarayı..." şeklinde Urfa'daki saraylardan bahsetmektedir. Bu saraylardan günümüze kadar ulaşan olmamıştır.

Rakka Valisi Yusuf Paşa 1122 (1710) tarihli vakfiyesinde, Yusuf Paşa Camii'nin kuzeyinde "Valiler Sarayı" adında bir saray yaptırdığını kaydetmektedir. Yusuf Paşa'nın yaptırdığını söylediği bu saray, kanaatimize göre bugünkü Sarayönü semtine adını veren ve günümüzden 40-50 yıl öncesine kadar ayakta olan "Eski Saray" olmalıdır. Elimizde mevcut eski fotoğraflardan tanıdığımız, Osmanlı döneminde Hükümet Konağı olarak kullanılan bu saray, şimdiki Harran Üniversitesi Mediko Sosyal Merkezi'nden Köprübaşı'na doğru uzanmakta ve Saray Kapısı ile Hacı Kamil Köprüsü'ne açılmakta idi.

1937-1939 yılları arasında Vali Atıf Ulusoğlu tarafından Hükümet Konağı olarak yaptırılan, sonraları üzerine üçüncü bir kat eklenerek bir müddet Lise, halen Atatürk Ortaokulu olarak kullanılan kesme taş bina da bu grup yapılar arasında sayılabilir.



B- KÖŞKLER-KONAKLAR

Urfa'da, şehrin ileri gelen ve varlıklı bazı kişiler tarafından genellikle güzel manzaralı mevkilere küçük birer saray mahiyetinde köşkler ve konaklar yaptırılmıştır. Ömer Paşa Vakfına ait 1194 (1780) tarihli vakfiyeden, Bişar Paşa Konağı adında bir konağın Urfa'da mevcut olduğu anlaşılmaktadır.

Kesme taştan inşa edilin Kürkçüzade Mahmut Nedim Efendi Konağı, Osman Efendi Konağı, Ömer Edip Efendi ve Şair Sakıp Efendi Konağı, Hacı Kamilzade Yusuf Ziya Efendi Köşkü, Sakıplardan Halil Bey'in Aynalı Köşkü Urfa'daki konak ve köşk mimarisi örneklerindendir. Ayrıca son zamanlarda yıktırılarak yerine Cebeci işhanı yaptırılan Vali konağı kesme taşın modern mimariye uygulanışını temsil eden ilk örnek binalardan olması nedeniyle önem taşımaktaydı.

Mahmut Nedim Efendi Konağı :
Atatürk Mahallesindeki Kehriz Sokak ile Hastane Caddesi arasına Kürkçüzade Mahmut Nedim Efendi tarafından 1903 yılında yaptırılmıştır. Avrupa mimarisi ile geleneksel Urfa evi mimarisinin kaynaştığı bir özelliğe sahip olan ve oldukça geniş bir alana yayılan konak, haremlik ve selamlık bölümlerindeki yapılardan meydana gelmiştir. Haremlik bölümünü oluşturan kesme taştan iki katlı yapının doğuya bakan esas cephesi ortada bir eyvan ve zarif sütunlarla teşkilatlandırılmış, bu cephenin iki yanına eyvandan öne taştan bir görünüm verilmiştir. Doğu cepheye nazaran daha az hareketli olan batı cephede dikdörtgen ve elips pencereler ile ortasından ince sütunlarla ayrılmış, eyvan fonksiyonu gören üç gözlü büyük bir pencere bulunur.

Sakıb'ın Köşkü :
Şair Sakıp Efendi (1796-1876) tarafından Halepli Bahçe içerisine yaptırılmıştır. Nedim Efendi Konağı gibi haremlik ve selamlık olarak geniş bir alana yayılır. 1985 yılında Şanlıurfa Belediyesi tarafından restore edilmiştir. Halen Park ve Bahçeler Müdürlüğü olarak kullanılan iki katlı konak doğu batı istikametinde dikdörtgen planlıdır. Alt katta kuzey cephede; ortada beşik tonozlu büyük bir eyvan ve yanlarında birer oda yer alır. Çatıyla örtülü ikinci katın ön tarafı, ortası sütunlu iki kemerli gezenek olarak teşkilatlandırılmış ve yanlara odalar yerleştirilmiştir. İkinci katın doğusunda yer alan odanın duvarlarında Sakıp Efendi'nin mavi boyalı ahşap üzerine ta'lik hattıyla yazılmış H. 1263 (M.1845) tarihli şiiri dolaşmaktadır.

Konağın da bu tarihte yapıldığı tahmin edilmektedir. Konak avlusunun batısında soğukluk, sıcaklık ve külhan bölümleri olan küçük bir hamam bulunur.

Küçük Hacı Mustafa Hacıkamiloğlu Konağı (Vilayet Konuk Evi) :
Şanlıurfa Merkezinde, Vali Fuat Caddesi'nin (Büyükyol) Balıklıgöl'e yakın kesiminde Selahaddin Eyyubi Camii'nin batısındadır. Bu konak, Şanlıurfa Valiliği'nce 1991 yılında satın alınarak restore edilmiştir.

19. yüzyılın ikinci yarısında Haremlik ve Selamlık bölümlü olarak inşa edilen konakta inşaat malzemesi olarak ünlü "Urfa Taşı" kullanılmıştır.

İki katlı selamlık bölümüne kuzey cephedeki sokak kapısından girilmektedir. Selamlık bölümünün zemin katında develik, bir tuvalet ve hizmetçi odaları yer alır. Erkek misafirlere ayrılmış olan ikinci kat, odalarla teşkilatlandırılmıştır. İkinci katın kuzeye bakan cephesinde ortası sütunla iki göze ayrılmış eyvan fonksiyonunu gören iki mekan bulunur. Güney cephenin ortasında yer alan benzer eyvanın döşeme kısmı merdivenle teşkilatlandırıldığından burası dekoratif bir fonksiyona kavuşmuştur. Selamlığın güneyinden haremlik kısmına geçilmektedir.

Konağın haremlik bölümü, selamlığın aksine modern mimarinin çizgilerinden tamamen sıyrılarak geleneksel biçimde inşa edilmiştir. Bu bölümde geleneksel bir Urfa Evinin vazgeçilmez ögesi olan, havuzlu bir "hayat" (avlu), bunun doğusunda ön tarafı "gezenekli" odalar ve odaların altında "zerzembe" (kiler) bulunur. Tandırlık hayatın güneydoğu köşesindedir.

Hayatın güney cephesi revaklı olup bu cephede altta ve üstte olmak üzere birer oda, orta kısımda, bir sarnıç bulunmaktadır. Batı cephede haremliğin sokağa açılan kapısı, iki yanında birer tuvalet ve duvar üzerinde ortadan bir sütunla iki göze ayrılmış "kuş takası" (kuş evi) bulunmaktadır.



C- GELENEKSEL ŞANLIURFA EVLERİ

1- URFA EVLERİNİN BÖLÜMLERİ VE GENEL ÖZELLİKLERİ

Sokaklar :
Dar ve yüksek duvarlı sokaklar, sokağa taşkın çıkmalı ikinci kat odalarıyla (çardak-köşk) soğuk demir işçiliğinin ürünü olan stilize bitkisel süslemeli pencere kafesleriyle, "Kabaltı" denilen ve sokağın 5-10 m.lik bir bölümünü örten beşik tonozlu kapalı kısımlarıyla, "Tertirbe" tabir edilen çıkmazlarıyla, meydanlarıyla ve bazalt taş (karataş) döşemeli yollarıyla bölgeye özgü bir görünüm verirler.

Yusuf Paşa Mahallesi Vezir Hamamı doğusundaki Zincirli Sokak ile Yıldız meydanının kuzey doğusundaki Yorgancı Sokak bütün bu özellikleri üzerlerinde taşıyan en güzel sokak örneklerindendir. Sultan Hamamından Kale Boyu'na çıkan Hacı Abo yokuşu üzerindeki meşhur Hacı Abo kabaltısı çok sayıdaki kabaltıların en uzunudur. Horoz Tetirbesi, Reci Tetirbesi, Bekmez Tetirbesi,. Urfa'nın en uzun çıkmaz sokağı olan ancak bugün yıkılmış bulunan Molla Ali Tetirbesi çıkmaz sokakların başlıcalarındandır. Su Meydanı, Bidik Meydanı, Karpuz Meydanı, Hokka Meydanı, Pıçakçı Meydanı, Ellisekiz Meydanı, Türk Meydanı gibi meydanlar sokakları birbirine bağlayan önemli kavşak noktalarıdır.

Sokak Kapıları :
Oldukça görkemli olarak planlanmış sokak kapıları, malzeme yönünden tahta, tutya (çinko) kaplamalı tahta olmak üzere iki gruba; şekil yönünden ise "tek çenetli" (bir kanatlı), "çift çenetli" ve "enikli" (büyük kapı içerisine yerleştirilen küçük kapılı) olmak üzere üç ana gruba ayrılır. Bu kapıların üzerlerine iri yuvarlak başlı kabara çivilerle ay-yıldız motifleri yapılmış, sanat değeri taşıyan el emeği ürünü çeşitli şekillerde tokmaklar yerleştirilmiştir. Kapı arkasındaki yan duvarlardan biri içerisine yerleştirilen ve "zormak" (zoğnak) denilen ağaç "sürecek"lerle kapı emniyeti sağlanmıştır.

Sokak kapılarının alınlarında zengin taş süslemelere yer verilmiştir. Alınlıklarda genellikle üst sırada yatay durumda ve kapı genişliğinde bir mukarnas frizi, bunun altında ortada kitabe, sağında ve solunda geometrik motifli sekizgen rozetler bulunur.

Selamlık ve Haremlik Bölümleri :
Urfa evleri genellikle haremlik ve "oda" denilen selamlık kısmı olmak üzere iki bölümden oluşurlar. Bazen bu iki bölüm bugün Devlet Güzel Sanatlar Galerisi olarak kullanılan Hacı Hafızlar Evinde ve Kıbrıs Tekkesi civarı köleler sokak 4 numaradaki Karaçizmeliler Evinde olduğu gibi aralarından bir duvarla ayrılmış ve sokak tarafından ayrı birer kapıları olan iki ayrı ev görünümü verdikleri gibi, bazen de; Kelleci Çayı mevkii Şahap sokak 11 numaradaki Şahap Bakır Evi, Pınarbaşı Mahallesi Alpan Sokak 5 numaradaki ev örneklerinde olduğu gibi tek kapıyla girilen, bir-iki odalı, develikli ve küçük avlulu selamlıktan sonra ikinci bir kapıyla haremliğe geçilen bir plan gösterirler.

Haciban sokaktaki Hacı İman Demirkol Evinde olduğu gibi bazı evlerde selamlık ve haremlik arasındaki duvara; kadınlarla erkeklerin birbirlerini görmeksizin haremden yemek almaya, erkek hizmetçilere iş sipariş etmeye veya eşya alıp vermeye yarayan, dikine bir mil üzerinde dönen, bir tarafı açık ve raflı silindirik servis dolabı yerleştirilmiştir.

Eve gelen erkek konukların ilk olarak ağırlandıkları selamlık bölümünde küçük bir avlu, bir veya iki oda, eyvan, konukların hayvanlarının barınacağı büyük bir "develik" (ahır) ve tuvalet bulunur. Bitişiğindeki haremlik avlusunun ve buradaki kadınların görülebileceği endişesiyle genellikle selamlığın üzerine ikinci bir kat yapılmamıştır, yapılmış olsa dahi bu kat haremliğe ait olup geçişi de haremliktendir.

Ev halkının oturduğu ve evin esas kısmını oluşturan haremlik bölümü, selamlık bölümüne göre oldukça zengin planlanmıştır. Genellikle haremlik avlusunun kuzey tarafında cephesi güneye bakan bir eyvan ve iki yanında "kış oturacağı" denilen birer oda, güney tarafında ise bunun simetrisi durumunda cephesi kuzeye bakan eyvanlı"yaz oturacağı" bölümü bulunur. Avlunun kuzey ve güneyinde yer alan eyvan ve odalar bazen yerden 1-2 metre yükseklikte olup alt kısımlarında "zerzembe" tabir edilen kiler odaları ve mahzenler yer alır. Haremlik avlusunun diğer cephelerinde "tandırlık" (mutfak), hamam, odunluk gibi bölümler bulunur.

Hayat :
"Nahit" tabir edilen düzgün kesme taş döşeli "hayat"ın (avlu) ortasında Ufa evlerinin vazgeçilmez ögesi olan mermer bir havuz, kuyu, "curun" denilen su yalağı, içerisinde incir, dut, nar, portakal, kebbat (bir çeşit turunçgil), annep, zakkum, asma gibi ağaçlardan biri veya bir kaçının yer aldığı "çiçeklik" bulunur. Çiçeklik aynı zamanda çöpe atılması günah olan ekmek kırıntılarının silkelendiği yerdir. Avlunun çevresindeki oda duvarlarının dama yakın kısımlarına dikdörtgen nişler şeklinde yapılan ve "kuş takası" diye adlandırılan kuş evlerinde yaşayan kuşlar çiçeklikteki bu ekmek kırıntılarıyla beslenirler.

Hayat içerisinde yer alan kuyular, bazen iki ayrı evin duvarı arasına yerleştirilmiş olup ortak bir şekilde kullanılırlar. Haciban sokaktaki Hacı İman Demirkol Evi kuyusunda olduğu gibi bazı evlerin kuyularının bilezik ve "dolap" (çıkrık) taşları zengin süslemelidir. Oyuldukları kaya zeminin düzgün çıkmaması halinde birçok kuyunun duvarı büyük bir ustalıkla düzgün kesme taşlarla örülmüş, kuyuya inip çıkmayı sağlamak amacıyla bu taşlara el ve ayakların tutunacağı oyuklar açılmıştır. Yüksekte bulunduğundan kuyu açılarak su elde edilmesi mümkün olmayan bazı mahallelerdeki evlerin su ihtiyaçları Büyük Yol'daki Tırşolar Evi'nde olduğu gibi avlularına açılan sarnıçlara kışın biriktirilen sulardan karşılanmıştır.

Hayata Bakan Cepheler :
Avluyu çevreleyen eyvan ve odaların cepheleri zengin taş süslemelidir. Süslemeler genellikle bitkisel ve geometrik motifli altıgen, sekizgen rozetler halindedir. Avluya bakan oda kapılarının üzerinde duvara gömülmüş yarım daire şeklinde ve kenarları aşağıya sarkan palmet motifleriyle süslü yağmurluklar (Porche), duvarların dama yakın kısımlarında çepeçevre dolaşan ve güneş ışınlarıyla ışık gölge oyunları sağlayan mukarnas firizi avluyu çevreleyen diğer süsleme elemanlarıdır.

Haremliğin alt katından sokağa pencere açılmaması evdeki tüm pencerelerin avluya ve eyvanlara açılmasına neden olmuştur. Urfa evlerinde sokağı gören pencereler "çardak" ya da "köşk" denilen, sokağa konsollarla çıkartmalı ikinci kattaki başodalara açılmıştır. Bu pencereler evin dış dünya ile ilişki kurabileceği tek yerdir.

İkinci kattaki odaların avluya bakan cepheleri önünde, sütunlar üzerine oturan ve "gezenek" adı verilen açık geçiş yerleri bulunmaktadır. Avlunun bir kenarında boydan boya uzanan bu sütunlar 12 Eylül Caddesi 84 numaradaki Kürkçüzade Halil Hafiz Evi, Haciban sokak 5 numaradaki Hacı İman Demirkol Evi ve Yorgancı Sokak 12 numaradaki Abdulkadir Hakkari Evi'nde olduğu gibi revak görünümü verirler. Hacıbanlar evi ve Akyüzler evlerinde olduğu gibi avlunun karşılıklı eyvan ve odaları yan cephe duvarlarındaki taş konsollar üzerine oturan yaklaşık 1 m. genişliğinde bir gezenekli birbirine bağlanmış, zengin süslemeli konsolların aralarına küçük dikdörtgen nişler halinde kuş takaları yerleştirilmiştir. Böylece yalın cephelere oldukça zengin bir mimari hareket kazandırılmıştır.

Eyvanlar :
Yılın 7 ay gibi büyük bir bölümünün sıcak geçtiği Şanlıurfa'da ev halkı tarafından bütün gün boyunca serin bir mekan olarak kullanılan eyvanlar bu özelliklerinden dolayı evlerin vazgeçilmez bir unsuru olarak baş köşeyi oluşturmuşlardır. Bundan dolayı, gerek mekan genişliği ve gerekse taş süsleme açısından eyvanlara verilen önem Urfa evinde odalar dahil hiçbir köşeye verilmemiştir. Bazı evlerde iki yanı taş sekili yazlık eyvanın arka duvarındaki nişe hava cereyanını sağlayan ve yazın serinlik veren, damla bağlantılı, baca şeklinde hava kanalı açılmış, bu kanal dam üzerinde mihrap taşı andıran nişli rüzgarlıkla nihayetlenmiştir. Kuzey ya da kuzeybatıya yönlendirilmiş olan bu taşlara çarpan rüzgarın hava kanalından eyvana inerek serinlik vermesi sağlanmıştır. Bu rüzgar taşları, yaz aylarında gece namazları için mihrap görevini de görmektedir.

Bey kapısı burçlarındaki Mahmutoğlu Mustafa Ağa haremliği eyvanında olduğu gibi nadir de olsa bazı eyvanlara bölgedeki Artuklu geleneğini sürdüren şadırvanlar yapılmıştır.

Nebo Hacı İmam Efendi Evi, Osman Çiftbudak Evi, eski hal karşısındaki sokakta yer alan Parmaksız Şemsi Evi ve Alpan sokak 5 numaradaki Çubukçular Evi'nde olduğu gibi kuzey cephedeki yazlık eyvan ve iki yanındaki odalar alt katta değil, dam üzerinde yer almıştır.

Avlunun güney ve kuzeyindeki yazlık ve kışlık eyvanların yanında Hacı Hafızlar Evi'nde olduğu gibi bazen doğu veya batı cephede üçüncü bir eyvan dikkati çekmektedir. Hacı Abo Evi'nde olduğu gibi daha bir çok evdeki Selçuklu Medreselerini hatırlatacak anıtsallığa sahip eyvanların cephe kemerlerinin kilit taşları, şebekeli oyma tekniğinde bitkisel motiflerle süslüdür.

Odalar :
Hayata bakan odalar kapı eninde ve odanın dar kenarı boyunca uzanan ayakkabıların çıkarıldığı "gedemeç" ten "papuçluk" girilir. Gedemeçte çeşitli eşyanın ve su testilerinin yerleştirdiği nişler ile kapının tam karşısında ahşap oymalı raflara ve küçük ahşap kemerlerle bölümlere ayrılmış fincan türünde küçük ölçüdeki cam eşyaların sergilendiği "göz göz" tabir edilen niş bulunur. Bu nişin altında ortasından küçük bir sütunla kemerli iki göze ayrılmış "testilik" yer alır. Odanın esas oturma zemini genellikle ahşap korkulukla birbirinden ayrılmıştır. Oda tavanları genellikle çapraz tonozlu olup yüksek ve ferahtır. Bazı evlerin çardaklarında ortası aynalı, ahşap tekne tavanlara da rastlanılır. Odaların avluya ve eyvana bakan duvarlarında ½ oranında basık kemerli üç veya dört "taka" (pencere) yer almaktadır. Dışarıdan "demir cağ"lı (demir parmaklıklı) olan bu pencerelerde camekan dışında, iç taraftan açılıp kapanan zengin süslemeli ahşap kepenkler kullanılmıştır. Oda pencerelerinin dama yakın kısmına "ışık takası" adı verilen küçük ölçüde kafa pencereleri yerleştirilmiştir.

Ihlamur ağacından taklik kündekari tekniğinde yapılmış oyma süslemeli oda kapıları ve pencere kanatları göstermiş oldukları motif zenginliği bakımından ayrı bir inceleme konusu teşkil ederler. Oda duvarlarında yer alan ve yatak, sandık, boy aynası gibi eşyanın konulduğu "camhane" tabir edilen büyük nişler ve kıymetli cam eşyanın sergilendiği "camlı dolap" denilen dolapları çevreleyen pervazlar zengin ağaç süslemeler, duvarlara asılmış mahalli hattat "Behçet Arabi" imzalı hat levhaları dekorasyonu tamamlayan diğer unsurlardır.

Odalarda sergi olarak ailenin ekonomik durumuna göre halı, kilim, keçe, yer minderi, sedir kullanılmış, odanın etrafı "sap yastık" denilen duvar yastıklarıyla çevrelenmiştir.

Zerzembe-Tandırlık-Hamam :
Zir-i zemin sözcüğünden türeyen zerzembe kelimesi, Urfa evlerinde bodrum katta yer alan kiler anlamında kullanılmaktadır. Yer altında bulunan ve üzerinde eyvan ve odaların yer aldığı zerzembeler, serin olduklarından dolayı kışlık erzakların saklandıkları depo durumundadırlar. Çapraz tonozlarla örtülü bu mekanların tabanlarına yağ, peynir ve pekmez gibi zahire küplerinin oturmasına yarayan yuvarlak çukurlar açılmıştır.

"Tandırlık" tabir edilen mutfaklar, Urfa evlerinde genellikle büyük ölçülerde yapılmışlardır. Hz. İbrahim (a.s.)'dan geldiği kabul edilen Urfa'lıların misafir sevme geleneği evlerde mutfakların büyük ölçüde ve 7-8 ocaklı olarak yapılmasına neden olmuştur. İçerisi büyük kazanların konulabileceği ocaklar ve kapların konulacağı raflarla teşkilatlanan mutfakların hayata bakan cephelerinin kapı ve pencere üzerleri atlamalı olarak yerleştirilmiş kesme taşların meydana getirdiği küçük pencerelerle teşkilatlandırılmış, bu pencereler dumanın dışarı atılması konusunda "pherik" tabir edilen bacaya birer yardımcı unsur olarak düşünülmüştür.

İslam toplumunda temizliğe verilen önemin neticesinde meydana çıkan hamamların 3-4 kurnalı, kubbeli, minyatür şadırvanı bulunan soğukluk ve sıcaklık bölümlü ve külhanlı olanlarına bazı Urfa evlerinde rastlamak mümkündür.

Evliya Çelebi; seyahatnamesinde Urfa'daki umuma açık hamamlardan bahsettikten sonra 75 adet saray hamamının bulunduğundan söz eder ki bunlar birer saray güzelliğine sahip olan Urfa evlerinin hamamlarından başkası değildir. Ancak bu hamamlardan günümüze pek az örnek kalabilmiştir. Kelleci Çayı mevkiinde Şahap Bakır'ın evi ile Halepli Bahçesindeki Sakıp Efendi Konağı'nın hamamları günümüze kadar gelebilmiş güzel örnekler arasında yer alır.

Damlar :
Urfa evlerinde odalar genellikle çapraz tonoz ya da "metrek" (direk) üzerine düz toprak damlıdır. Bazen damların üzeri "nahit" (düzgün kesme taş) döşelidir.

Çardaktaki odalar genellikle tekne tavanlı olup dıştan "tutya" (çinko) ya da kiremit çatılıdır. 12 Eylül Caddesindeki Halil Nafiz Evi ve Kunduracı Pazarı'ndaki Ağanlar Evi'nde olduğu gibi bazı tavanlar renkli kalem işi ile süslemelidir.

Damların etrafı zikzak veya boğumlu (lokma) olarak kesilmiş taşların yan yana sıralanmasından meydana gelmiş bir korlukla çevrilidir. "Pheri"ler (baca), daha önce sözünü ettiğimiz eyvanlara hava cereyanı sağlayan namazgah mihrabı şeklindeki dikme taşlar (rüzgarlık) ve cörtenler damlardaki diğer mimari elemanlardır.

2-URFA EVLERİNİN BİÇİMLENMESİNDE ETKİLİ OLAN NEDENLER

Anadolu evleri arasında ayrı bir grup oluşturan "Güneydoğu Anadolu Evleri" içerisinde yorumlanması gereken Şanlıurfa evleri yüz yıllardan beri bölgede süre gelen mimari bir geleneğe dayanır. Gerek malzeme seçimi ve gerekse plan uygulaması yönünden Urfa evlerinde ve evlerin oluşturduğu sokak görünümlerinde iklimin büyük etkisi görülür. Kalker taşından yapılmış kalın duvarların ve tonoz örtülü toprak damların kullanılmasıyla yaz aylarının gölgede 45-47 dereceye kadar varan sıcaklığı büyük ölçüde hafifletilmiş, sokakların dar, duvarların yüksek tutulmasıyla da hemen hemen günün her saatinde güneşte yanmadan yürünebilecek gölgelik kesimler elde edilmiştir.

Bölgenin ormandan yoksun bulunması, kentin güneybatı kesimindeki dağlarda bulunan kalker taşının (Urfa Taşı) işlemeye elverişli olması ana inşaat malzemesi olarak taşın kullanılmasına neden olmuştur.

Urfa Evler'nin haremlik ve selamlık olarak inşa edilmeleri ve sokak tarafından penceresiz yüksek duvarlarla çevrilerek gizlenmeleri İslam'daki aile hayatının mahremiyeti gereği ortaya çıkmıştır. Bu şekilde dışarıya kapalı olan evlerin birer "saray"ı andırır ölçüde büyük ve teşkilatlı yapılmasının nedeninin birleşik aile düzeninde ve dolayısıyla ailelerin kalabalık olmasında aramak gerekir. Ailedeki erkek çocukların evlenmeleri halinde ayrı birer ev tutmayarak baba evlerinde oturmaları büyük ve teşkilatlı ev planlarının doğmasına neden olmuştur.

Evlerin büyük olarak yapılmasının diğer bir nedenini Urfa'lıların Hz. İbrahim (a.s) den geldiği kabul edilen misafir sevme geleneğinde aramak gerekir. Bu gelenek, sokak kapılarının birer han kapısını andırır ölçüde büyük olmasında mutfakların geniş ve 7-8 ocaklı olarak teşkilatlı yapılmasında da etkili olmuştur.

Dışarıdan penceresiz yüksek duvarlarla bir kale gibi sokağa kapalı olan Urfa Evleri'nin iç kısımlarındaki ahşap ve taş süslemenin cami, han, hamam, medrese, gibi anıtsal eserlere nazaran son derece zengin bir şekilde karşımıza çıkmasının nedeni, günlerini evinde oturarak geçiren kadına, sıkılmayacağı zevkli bir ortam yaratma düşüncesinde ve Albert Gabriel'in "Türkler süslemeyi gösteriş için değil, kendi zevkleri için yapmışlardır" sözünde aramak gerekir.

Urfa Evleri'nin biçimlenmesinde iklimin, İslami inanışların birleşik aile düzeninin ve ev kadınına ferah bir ortam yaratma düşüncesinin etkileri yanında sosyal ihtiyaçların da etkisini görmek mümkündür. Çatı yerine "düz dam"ın büyük çoğunlukla kullanılmış olması salça, biber, bulgur, pekmez gibi kışlık zahirenin kurutulması ihtiyacından doğmuştur. Bugün inşa edilen apartmanlarda bile düz dam geleneğinin devam etmesi aynı ihtiyacın bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca sıcak yaz gecelerinde açık havada yatma ihtiyacı da düz damların yapılmasını etkileyen nedenler arasında sayılabilir.

Geniş ve açık "hayat"ın (avlu) ortaya çıkmasının nedenini birinci derecede iklimin sıcak olmasında aramamız gerekir. Ancak; sünnet, düğün, süpha (düğün yemeği) gibi sosyal gelenekleri de hayatın biçimlenmesindeki etkili nedenler arasında göstermemiz mümkündür.

3- GÖRÜLMEYE DEĞER ÖRNEK URFA EVLERİ

Hacı Bekir Pabuççu Evi :
12 Eylül Caddesi üzerindedir. Haremlik ve selamlık bir plana sahip iken 1980 yılındaki imar uygulamaları sırasında, selamlık kısmının tamamı yıktırılmıştır.

Urfa'daki en güzel sivil mimari örnekleri arasında yer alan bu tarihi ev, diğer evlerde olduğu gibi sokak tarafındaki düz ve yüksek duvarlarıyla dışarıdan bakıldığında hiç bir anıtsal özellikle göstermez. Basit tarzdaki kapıdan haremlik avlusuna girilir. Avlunun güneyinde yer alan ve Selçuklu medreseleri eyvanlarını hatırlatan abidevi eyvan, avlunun kuzeyindeki odalar üzerinde bulunan tutya çatılı zarif köşk, avluya bakan cephelerdeki zengin taş süslemeleriyle ve odalarındaki ahşap işleriyle adeta küçük bir sarayı andırır.

Kürkçüzade Halil Hafız Efendi Evi :
12 Eylül Caddesinde, Hacı Bekir Pabuççu Evinin kuzeyine bitişiktir. Bu ev, haremlik ve selamlıklı bir plana sahip iken selamlık kısmı 1980 yılındaki yol genişletme çalışmaları sırasında yıktırılmış, haremlik bölümüne dokunulmamıştır.

Haremlik avlusuna geçiş veren kapının avluya bakan cephesindeki kitabeden evin 1321 (1903) tarihinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Avlunun güneyindeki dört sütunlu, yuvarlak kemerli ve çift katlı zarif revak sistemi Urfa'daki evler arasında tek örnektir. Bu cephenin alt katında kiler ve depo olarak kullanılan çapraz tonozla örtülü iki oda bulunur. Avlunun güney batı köşesinden taş bir merdivenle ikinci kattaki gezeneğe çıkılır. Dört sütunlu revaklı gezeneğin gerisinde iki oda ve güney doğu köşede üçüncü bir oda (köşk) yer alır. Köşkün ve her iki odanın kendir sıvalı tekne tavanları renkli kalem işleriyle bezemelidir. Evin tek katlı güney cephesi ortada eyvan ve yanlarda birer oda düzenindedir.

Osman Çiftbudak Evi (Melekler Evi) :
Gerz mahallesi, Şehit Nusret Sokak, 3 Numaradaki bu evin çardak eyvanının kilit taşında yer alan kitabeden 1262 (1845) tarihinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bu ev zengin taş süslemeler ve değişik mimari özellikler taşıması bakımından Urfa evleri arasında önemli bir yere sahiptir.

Avlunun kuzey cephesindeki odanın üzerinde, sağında ve solunda birer oda bulunan yazlık çardak eyvanı yer alır. Eyvan döşemesinin güney doğu köşesindeki kapağın altında bulunan merdivenle sokak kapısı dehlizi üzerindeki kiler kısmına inilir. Kilerin ikinci bir çıkışı da avlunun doğusundaki merdivenden olmaktadır. Ara katta yer alan ve eyvan döşemesindeki gizli bir merdivenle inilen kiler bölümü Urfa evlerinde tek örnek olması bakımından ilgi çekicidir.

Abdülkadir Hakkari Evi :
Camiikebir Mahallesi Yorgancı Sokak, 16-18 numaradadır. Sokak girişleri ayrı kapılarla sağlanan haremlik ve selamlık olmak üzere iki bölümdür. Haremlik bölümüne "enik kapı"dan girilir. Burası aşağı ve yukarı hayat (avlu) olmak üzere iki bölümlüdür. Aşağı hayatın kuzey ve güney cepheleri sütunlar üzerine oturan revaklıdır. Bu bölümde mutfak, odunluk, develik, zerzembe ve bir oda yer alır. Aşağı avlunun kuzey doğu köşesinden bir merdivenle yukarı hayata (yazlık) çıkılır. Ayrıca avlunun batı duvarındaki ikinci bir merdiven de yazlığa çıkışı sağlamaktadır. Yazlığın kuzey cephesinde ortada büyük bir eyvan ve ikişer oda bulunur. Eyvan ve odalar düz ahşap tavanlıdır.

Selamlık bölümünün giriş kısmında bir oda ve ahır bulunur. Giriş bölümünden güney yönde yükselen merdiven selamlığın üst katına ulaşır. Burada ortada eyvan, doğu ve batısında birer oda yer alır. Aşağı avlunun batı duvarındaki ikinci bir merdiven de yazlığa çıkışı sağlanmaktadır. Yazlığın kuzey cephesinde ortada büyük bir eyvan ve ikişer oda bulunur. Eyvan ve odalar düz ahşap tavanlıdır..

Selamlık bölümünün giriş kısmında bir oda ve ahır bulunur. Giriş bölümünden güney yönde yükselen merdiven selamlığın üst katına ulaşır. Burada ortada eyvan, doğu ve batısında birer oda yer alır. Yazlık eyvanın batısına bitişikodanın ahşap kapısı üzerindeki H. 1283 (M. 1866) tarihi büyük bir ihtimalle evin inşa tarihi olmalıdır.

Şahap Bakır'ın Evi (Arabizade Reşit Efendi Evi) :
Kelleci Çayı, Sipahi Sokak, 11 numaradaki bu ev Arabizade Reşit Efendi'nin evi olarak tanınır. Selamlığa geçiş veren sokakkapısı üzerindeki kitabeden evin H. 1085 (M. 1674) tarihinde yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Küçük bir selamlık bölümünden sonra geçilen haremlik bölümü oldukça geniş avlusuyla dikkati çeker. Avlunun kuzey ve güneyindeki eyvan ve odaların altında kiler ve depo olarak kullanılan bölümler bulunur. Kışlık eyvanın ön tarafı ahşap sütunlar üzerine oturan bir revakla teşkilatlandırılmıştır. İki yanından taş merdivenlerle çıkılan kuzey cephedeki yazlık eyvanın altında "zerzembe" ve kuyu bulunur. Evin kuzeydoğu köşesinde yer alan külhanlı ve geniş teşkilatlı hamam Urfa'daki ev hamamları arasında en güzel örnektir.

Şahap Bakır'ın Evi, zengin taş işçiliğiyle ve avlunun batısındaki haremlik ve selamlığı ayıran duvarın üst kısımlarında sıralanan sağır pencere nişleri ile dikkati çeker.

Hacıbanlar Evi :
Cam-i Kebir Mahallesi, Hacıban sokak 22 numaradadır. Beşik tonozlu "kapı aralığından"(dehliz) uzun kenarı doğu-batı istikametinde ortası çiçeklikli "hayat" a geçilir. Avlunun kuzey ve güney cephesi birbirinin simetrisi olup ortada eyvan, yanlarda birer oda düzenindedir. Klasik bir Urfa evinin özelliklerini taşıyan bu evde en dikkate değer mimari öğe, avlunun batısındaki sokak duvarı üzerinde yer alan, kuzey ve güneyindeki damları birbirine bağlayan, zengin taş süslemeli konsollar üzerine oturan gezenek kısmıdır. Konsolların kemer araları duvar tarafında yuvarlak kemerli kuş takaları ile dekorlanmıştır. Evin kuzey cephesinde yer alan eyvanın kilit taşındaki H. 185 (M.1674) tarihli kitabe inşa tarihini vermektedir.

Hacı İmam Demirkol Evi :
Cami-i Kebir mahallesi, Haciban sokak 5 numaradadır. 1852 yılında Kürkçüzade Ahmet Bican Ağa tarafından yaptırılmıştır.

Avlunun kuzey ve güney cephesinde yer alan yazlık ve kışlık eyvanlar ile sağındaki ve solundaki odalar sisteminin avlunun doğu tarafında da uygulanmış olması ilk defa bu evde karşımıza çıkmaktadır. Kuzey cephe eyvanı ve odaları önündeki sütunlar üzerine oturan yüksek ve geniş kemerli revak kısmı, güney cephe eyvanı ve odaları önündeki sütunlar üzerine oturan gezeneği, taş süslemeli kuyusu, sokak kapısı dehlizi ile bağlantılı servis dolabı ile diğer evlerde rastlayamadığımız bazı özellikleri üzerinde bulundurması bakımından bu evin Urfa evleri arasında ayrı bir yeri vardır. Avlunun güney kenarındaki kuzeye yönlenmiş eyvanın batısında yer alan odanın ahşap süslemeli kapısında H. 1269 (M. 1852) tarihli kitabe bulunmaktadır.

Yemen Askeri Evi (Hacı Tevfik Saraç Evi) :
Kara Meydanı civarı, Veli sokak, 17 numaradaki bu ev karşılıklı ve yazlık eyvanları bulunan klasik Urfa evleri planındadır. Kuzey cephedeki iki sütunla ve dilimli üç kemerle üç göze ayrılmış yazlık eyvanın ön kısmı sütunlar üzerine oturan gezeneklidir. Avlunun güneydoğu köşesinde yer alan üçüncü eyvan Urfa evlerinde ender rastlanan bir özellik olması bakımından ilgi çekicidir.

Hacı Hafızlar Evi (Devlet Güzel Sanatlar Galerisi) :
Karameydan mevkiindeki İzgördü Pasajı yanındadır. Sokak tarafından iki ayrı kapıları olan, iç kısmında birbirlerini ayıran duvardaki bir kapı ile ayrıca bağlantıları bulunan selamlıklı ve haremlikli Urfa evlerinin en güzel örneklerindendir. İlk sahibinin Hacı Hafızlar lakabıyla tanınan bir aile olduğu söylenmekte, evin selamlık kapısının üzerindeki kitabeden H. 1306 (M. 1888) tarihinde yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Daha sonraları bu ev Hacı Abdurrahman Ağa ailesine geçmiş, 1979 yılında Kültür Bakanlığınca son sahibi olan Hacı Mahmut İzgördü'den satın alınarak restore edilmiş ve Devlet Güzel Sanatlar Galerisi olarak hizmete açılmıştır.

Güney cephesinden büyük ve kitabeli bir kapı ile girilen selamlık kısmının tonozlarla örtülü giriş dehlizinin sağında ve solunda birer oda yer alır. Soldaki büyük odanın avluya bakan cephesi, yuvarlak sütunlar üzerine oturan üç gözlü revaklıdır. Avlunun kuzey tarafındaki develiğin ön kısmı ortada bir paye üzerine oturan çapraz tonozlu eyvanı andıran ilk açık mekanla değerlendirilmiştir. Avlunun doğu tarafında develiğin uzantısı durumunda çapraz tonozlarla örtülü mekanlar ile bir tuvalet bunların üzerinden dama çıkan üstü kapalı taş merdiven yer alır. Restorasyon sonunda develik kısmı Resim Galerisi olarak değerlendirilmiştir.

Selamlık avlusunun batısındaki duvar içerisinden bir kapı ile haremlik bölümüne geçilir. Haremliğin sokak tarafındaki güney cephesinde ikinci bir kapı bulunmaktadır. Kare planlı ve ortası çiçekli haremlik avlusunun kuzey ve güneyinde simetrik bir durumda ortada bir eyvan ve yanlarında birer oda yer alır. Yerden yüksekte bulunan kuzey cephedeki eyvan ve odaların alt kısmı boydan boya yarım bodrum şeklinde "zerzembe" olarak değerlendirilmiştir.

Haremlik avlusunun güney batı köşesinde yer alan üçüncü eyvan, Urfa evlerinde nadir olarak görülmesi bakımından önem taşımaktadır. Bu eyvanın kuzeyine bitişik olarak bulunan oda, "tandırlık" ve odunluk avlunun batısında yer alan mekanları oluştururlar. Mutfak içerisinde kuzey batı köşede küçük ölçüde tek kubbeli hamam bulunur.

Halka açık olduğundan kolayca gezinebilir olması ve hemen hemen Urfa evlerinin bütün özellikleri üzerinde taşıması bakımından Hacı Hafızlar Evinin Urfa Evleri arasında ayrı bir yeri vardır.

Akyüzler Evi :
Ellisekiz Meydanı doğusuna yakın Tarakçılar Sokakta yer alan bu tarihi ev, haremlik ve selamlık Urfa evlerinin anıtsal örneklerinden biridir.

Sokak tarafından büyük bir kapıyla girilen selamlık bölümü küçük ve teşkilatsızdır. Selamlıktan ikinci bir kapıyla geçilen haremlik bölümü insanı büyüleyecek derecede güzel ve teşkilatlıdır. Kare avlunun kuzey cephesi iki katlı olup her iki kat da ortada bir eyvan yanlarda birer oda planında düzenlenmiştir. Eyvanlar ikişer sütunla ve sakallı kemerlerle üçer göze ayrılmıştır. Alt kattaki eyvan ve odalar tonozlu, üst kattakiler ise bağdadi tekniğinde tekne ve oval kubbe tavanlı olup dıştan çatı ile örtülüdür. Üçgen alınlıklı çatı çok harap bir durumda olduğundan ikinci kat kullanılmamaktadır.

Avlunun kuzey tarafı tek katlı olarak ortada eyvan ve yanlarında birer oda düzenindedir. Sokak kapısı üzerindeki kitabeden evin H. 1284 (M. 1867) tarihinde inşa edildiği anlaşılmaktadır.
Şurkav Kültür Merkezi
1993 yılında ŞURKAV tarafından satın alınan Mehmet Bağmacı Evi, bunun batısına bitişik küçük bir ev ve bunların kuzeyinde yer alan Malatya Halil Evi restore edilerek birleştirilmiştir. ŞURKAV KÜLTÜR MERKEZİ fonksiyonu verilen her üç ev "ŞURKAV 4. KÜLTÜR VE SANAT HAFTASI" etkinliklerinde Başbakan Tansu Çiller, Devlet Bakanı Necmettin Cevheri ve çok sayıda davetlinin katıldığı bir törende Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından hizmete açılmıştır.



Anıt (Abide) Mimarisi

Şanlıurfa Kalesi Sütunları :
Şanlıurfa'daki abidelerin en eskisi İçkale üzerindeki korint başlıklı iki sütundur. Bu sütunların doğuda olanın kente bakan kuzey cephesindeki kitabede M.S. 240-242 yıllarında krallık yapan Mano'nun kızı kraliçe Şalmet için güneşin oğlu lakabıyla tanınan Eftuha tarafından yaptırıldığı yazılıdır.

O tarihlerde henüz kalenin inşa edilmemiş olduğu bilinmektedir. Sütunlar için o zamanlar boş bir tepe halindeki bu yerin seçilmiş olmasında ve çift yapılmalarında Hz. İbrahim (a.s.)'in ateşe atıldığı mancınıkları sembolize etme fikrinin yattığı söylenebilir. Zira halk arasında bugün bile sütunlara Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı mancınıklar gözüyle bakılmaktadır.

Mustafa Kemal Paşa Anıt Çeşmesi (Yol Gösteren Çeşmesi) :
Birinci Dünya Savaşında Çanakkale cephesinde savaşan ve bu savaştaki kahramanlıklarıyla ün salmış olan Urfa taburundan geriye kalan gaziler, savaş sonrası Urfa'ya döndüklerinde komutanları Mustafa Kemal'i büyük bir hayranlıkla çevrelerine anlatmışlardır. O tarihte Mutasarrıf bulunan Nusret Bey, gazilerin Mustafa Kemal Paşa'ya olan bu sevgi ve bağlılıklarını bir anıtla sembolleştirmeyi uygun görmüştür. Nusret Bey, şehrin kuzey kesimini Karakoyun Deresi üzerindeki Hacı Kamil Köprüsü'ne bağlayan bir cadde açtırarak buraya Mustafa Kemal Paşa Caddesi adını vermiş, caddenin ortasını çiçeklerle tanzim ederek Vali Konağı karşısına (bugünkü Cebeci İş hanı) bu anıt çeşmeyi yaptırmıştır.

1972 yılında bu anıt, Vali Turgut Sayın tarafından yerinden alınarak bugünkü yeri olan Diyarbakır-Mardin-Gaziantep yolu kavşağına nakledilmiştir.

Beyaz kesme taşlardan inşa edilmiş olan ve dört köşesindeki zarif sutünlarla iki kata ayrılmış olan anıtın alt kısmında bir su haznesi ve dört tarafında çeşme bulunur. Anıtın dört cephesi üzerinde yer alan kitabelerde Kafkas Yolu, Hindistan Yolu, Ankara Yolu ve Mustafa Kemal Paşa Caddesi yazıları ve bu yolları gösteren ok işaretlere bulunmaktadır.

Mustafa Kemal Paşa'nın adının geçtiği Türkiye'deki ilk anıtın bu anıt olduğu ve Türkiye'de ilk defa Urfa'da bir caddeye Mustafa Kemal Paşa adının verildiği üzerindeki 1333 (1917) tarihinden anlaşılmaktadır.

Harb-i Umumi Şehitleri Abidesi :
Şehir merkezinde Hükümet Konağı önündeki kavşakta bulunan bu abide 1. Dünya savaşında çeşitli cephelerde çarpışan Urfa'lı yüzlerce şehit ve gazinin hatırasını yaşatmak ve ruhlarına Fatiha okunmasını sağlamak amacıyla bir mezar taşı mahiyetinde 1917 yılında Nusret Bey tarafından yaptırılmıştır.

Anıtın kuzey cephesi üzerindeki kitabede "Tarih bu hacer samit değil, iklil-i cihad-ı ekberdir. 1335 güney cephesi üzerindeki kitabede "Cay-ı Cihada giden erlere Nusret ola 1334" yazılıdır. Anıt gövdesinin kuzey ve güney cephesindeki kitabelerde "Harb-ı Umumi, Şuhedaya Fatiha 1330-1332" yazılıdır.
KAYNAK:KÜLTÜR BAKANLIĞI İNTERNET SİTESİ
 
 
  Bugün 5 ziyaretçi (10 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol